1 Ağustos 2012 Çarşamba

BRUKSEL'İN SARIŞIN BİRASİ SEKSİ SALATASI











Dört tarafi muhteşem görkemli gotik binalarla çevrili meşhur Grande Placein önündeki şirin cafelerin birinde oturdum, güneşli bir pazarin tadini çıkarmaktayım. 
Brükseldeki son sabahim canım Peter ile birlikte erken saatte bulusup Müzik Enstrümanlari Müzesini ziyaretimiz ile başladı. Bu müze azcık müziğe düskün herkes tarafindan gezilmesi harika, müzik ile haşır neşir herkes tarafindan ise mutlak suretle görülmesi gereken bir yer arkadaşlar. Anne babalara sesleniyorum, çocuklariniza playstation almak yerine bu müzeye getirin. Mimar, mühendis, sanatçi, sanatsever olmasını arzuladığınız bir çocuğunuz varsa zaten Avrupa'yı görmesini sağlamalısınız. Ufkunu gelistirmesinin yani sıra tarihe olan düşkünlüğünü de arttırmış olursunuz bu yolla. Dün gece kaybolarak su an Adalet sarayi olarak kullanilan binanin önünden geçtik. Nasil bir görkem nasıl bir ihtişam, nasıl bir mimari, nasıl bir teknik. Binaların içi bir başka dışı bambaşka. Her bir duvarın dış cephelerine o heykelleri nasıl diktiniz? O devasa direkleri nasıl yaptınız? 

Müzik müzesine dönecek olursak eğer. traditional bölüm ilk katta, hemen sağa dönünce ise Türk çalgılarını görüyorsunuz. Tar, bağlama gibi birsey ve diğer çalgılar. Girişte size bir kulaklık veriyorlar. Bütün çalgilari dinleyebilmeniz için. Gerçekten harika. Enstümanların evrimlesmesini müzeyi gezerken birebir görüyorsunuz. Devasa büyüklüktesi saksafon, 1400 yılından kalma piyano, doğu çalgıları. Hepsi heyecan verici ve büyüleyici. Seslerin de evrimleşmesi diyebiliriz bu duruma. Londrada da gitmiştim böyle bir müzeye ama orada sesleri dinleyemiyordunuz. 

Etrafta kulaklıkla oradan oraya koşturan çocuklar var. Avrupali insanin çocuklarına küçük yaşta aşıladığı bilinçlere hayran kalmamak elde değil. İki kız çocuğu gördüm, yaklaşık 10 yaşlarında. Ellerinde bir kitap enstrümanlar hakkinda çalışıyorlardı. Cok hoşuma gitti gercekten de. 

Piyanolar da öyle.. Sanırım en çok onlardan etkilendim. Bir de asya çalgılarından. Japon, Çin vb. Harikalardı gercekten de... 
Müze Grand Place'e çok yakın giriş biletleri ise 26 yaş üstü insanlar için 5 euro. Brüksele gelirseniz mutlaka görün derim. Size tavsiye edebilecegim prk fazla yer yok çùnkü ben de çok kısa bir süre için buradayim. Fakat yine de söyleyebileceğim bir diğer şey, Atomium u gezmeniz. Oranin üst katından ise bizim minya türkümüz benzeri bir mantikla yapılmış olan MinyaEuropa. Eğer avrupanin belli başlı destinasyonlarını görmemis iseniz güzel olabilir. big bang filan var orada...AB parlemantosunu da görebilir, içine girebilir, pek çok toplantiyi dinleyebilirsiniz. Şehrin tam göbeğindeki oteller görece olarak uygun fiyatlilar. ibis otel 70 euro civarinda ki gayet uygun. Yemekleri fena değil. Fakat artik ben yemek konusunda hassas Turk insanları için tavsiye alınacak doğru kişi değilim. Hatirliyorum da eskiden seyahete çıktığımda kilo verip ve açlıktan ölüp dönüyordum. Vallahi şimdi pek çok şeyi hem de severek yiyorum. Sorry for this. Ama bi tane kebapçı gördüm. sultans of the kebap yaziyordu. de broucke metro çıkışının hemen yanında. 

Brüksele tepeden bakin. Adalet sarayınını görün. Mutlaka çukulata yiyin. Gerçekten harikalar... Kendi adıma Fransızca konuşulan bu ülke insanlarını Fransızlardan daha asil ve insancıl bulduğumu söyleyebilirim.
Zenci göçmenler bir hayli var. Pek çoğu müslüman üstelik. Havaalanından gelirken Malik diye bir çocuk bana yardimci oldu. Müslüman bir afrikalı. Pek ingilizce konusamiyor ama gayet iyi anlaştık. Bana otele kadar eşlik etti. Ben de ona kahve ısmarladım. Bu garibim, memleketinde ailesini bırakıp Brüksele gelmis. Gine de futbol okumuş şimdi burda iş arıyormuş. Daha 19 yaşında. Bana hemrn Fenerbahçeeee dedi. Turklere müslümanlara hayran. Burada bir oda tutmuş yalnız yaşıyormuş. Nedense çok üzüldüm. O küçücük çocuk kalkıp hiç bir şeyini bilmediği bu ülkeye geliyor, iş bulmak hayatını düzene sokmak için. Neden kendi ülkesinde yapamiyor ki bunu?  Sosyal politilakarda Göçmenlik konusunu çok önemsediğimi pek çoğunuz biliyorsunuz. Bu duyarlılık bende Londrada oluştu. Ve de hızla büyümekte...


Eveet gelelim seksi salad meselesine. Bu ifade aslında biraz nasıl sunduğunuzu anlatmak için kullanılan bir ifade. Yemeğin lezzeti kadar sunuluşunun da önemini göstermek için. Sarışın bira ise, buralarda çok yaygın olan siyah biranın tersi olarak kullanılmakta. Garson soruyor , blond or black? ;)) 

Şimdi  saat 5. 24 benim uçağım 9da. 9.45de Dublinde olacağım. Havaalanina nasıl gideceğimi pek bilmiyorum. Peter sıkı sıkı tembih etti gitmeden. Bak güzelim önceden sor, macera yaşama diye. Ama tabi ki ben daha hiç bir aksiyona geçmedim. 45 dakika sürmüyor tabiki Dublin, saat farkindan dolayı öyle. Deniz geçecegim birazdan. Ben THY fanıyımdır, şimdi bineceğim saçma hava yolu yemekleri filan satıyorlar. O yüzden bişeyler yiyip öyle gitmek için izninizi istiyor kendimi brüksel lahanasi aramaya adiyorum ;))) 

Dublinde görüşmek ümidi ile...

Öptüm öptüm...

Çolpy...
brussels.....

29. Temmuz 2012....

P.s. Bu yazi ne zaman yayilanacak bilmiyo


Hiç yorum yok: