14 Ağustos 2012 Salı

Bir Fincan Hoşluk




Masum bir iman, yaz sıcağında oruç tutan mümini sudan korur da, şuur bir dehayı neden karanlıkta tutar? diye soran, sorgulayan dehaya engin saygımı ve teşekkürlerimi sunarak başlamak istedim bu bloğuma.

Şuur dehaya neler yapar? Neler Yapmaz? İkilemlerim arasında şuursuzca dolaşıyorken ben, içimdeki ritm eksikliğini çarpık ilişkiler ile canlandırma eğiliminde olduğumu düşünüyorum bazen. 

İçimde bir adalet duygusu,  başkalarına anlayışlı anlayışlı gülümserken balyozumu kendi kafamda parçalanmaktan asla geri durmuyor. 
bu sabah sesimi o kadar yükselttiğim için ne kadar  üzülsem az! diyor gün boyu sesim. oysa neler yapardı bana o yüksek sesin müsebbibi.. diyorum. Sonra yine aynı düşünce ... bu benle ilgili bişey ...

Ne kalacak ki geriye? Bizden, benden, sizden, senden ne kalacak ?... Ufak bir gülümseme ile anılabilirsek hayatta ne ala.. Durmadan kırgın gönüller bırakarak geride içine düştüğümüz koyu karanlığa hayran olmak mazoistliği ne zaman nerede son bulur hiç bilemem. Bilmek istemem. Dahasını söyleyemem...


Çok sıkıcı belki de. Belki de sıra, başkalarının da beni duyarlı bir biçimde düşünmesine gelmiştir. böyle bir zorunluluk yoktur, bu saygı duyulası bir şeydir, fakat hayatımda olmasalar da olurdur.


Belki de sıra gerçekten daha keskin hatlarla hayatımdaki insanları, işleri, ıvır zıvırları belirlemeye gelmiştir. Cümle alemin üzerimde kurdukları baskıyı hafifletmeye, kim ne bekliyorsa o derece ondan uzak durmaya gelmiştir. 


Starbucks kahvesi içmedim senelerce ben. Sırf ideolojik nedenlerden ötürü üstelik. Taki bir gün o kahvenin gerçekten de muadillerinden daha çok kaliteli olduğunu anlayıncaya kadar. Aynı zamanı, aynı ücreti, aynı hizmeti aldığım başka ürünlerde şöyle bir fincan şahane kahve içme keyfini yaşayamadığımı fark ettiğimden beri. 


Bir duruşu var tüm dünyada kahvecilerin. Tarzları var.. Konseptleri var... Hedef kitleleri var üstelik... Kimileri küçük kahve dükkanları, kimileri sadece take away, kimileri ayrıca şekerleme, çukulata gibi şeyler satıyorlar. Kimileri sessiz sakin, kahvenizi içip gazetenizi okuyabileceğiniz yerler. Kimileri sevgilinizin sizi kahve götürmek için seçtiği yer.. Kahve salt kahve içmekten öte bir dinamikler bütünü. Keyfiniz nasıl isterse öyle şekillendirebilirsiniz. Take away bir kahve de cezbedici olabileceği gibi, şahane bir kahve dükkanında kaliteli bir kahve içip kokusunu içinize çekebilme lüksü de son derece cezbedici olabilir. Ve kalitesiyle, kokusuyla, mekanın güzelliğiyle, yanında sunulan bir parça şekerleme ile, kahveniz için bir bedel ödersiniz. Zaman, para, önem vb bişeyler... İçinizde adaletli bir duygu oluşur. Her ne kadar ideolojiniz karşı çıksa da, nasıl da hakettiğini düşünürsünüz o ödenen bedelin. Sizi mutlu etmesi de cabasıdır üstelik. 


Basit bir ilişki kahve ile benim aramdaki, o tatda bir şey istemenin bedeli, kötü bir kahveden aldığınız saçma tatdan bin kat daha ucuz üstelik. Basit ilişkilerin pek çoğunda olduğu gibi, harcadığınız zaman, ağzınızdaki kötü tat, ve pişmanlık... 



Şimdi sırayı hayatımdaki pek çok şeyi sorgulamaya bırakmışken, bu basit ilişkiyi göz önünde bulundurmam yeterli gibi görünüyor. Bir kahve hoşluğu kadar ağzımın tadı olsa, belki de çokça yetecek bana...


Hiç yorum yok: