16 Eylül 2018 Pazar


Adele  dinliyorum. Tek bir gitar ve onun muhteşem sesi. Onun yağmurlu, sisli, açık gri renkli, İrlanda’da bir yurt odası sesi. Çıt çıt çıt yağıyor yağmur. Pencerem kocaman bir ağaca bakıyor.
O ağacı seviyorum.

Yıllar önce Kaçkarlar'da, bir çadıra vuruyordu yağmur usul usul. Çıt çıt çıt.
O sesi seviyorum.

Hafızam enlemleri, boylamları, coğrafyaları değil, anların bende bıraktığı güzel duyguları anımsatıyor bana.
Hafızamı seviyorum.

Kale’den uzun uzun bakmayı Ankara’da gün batarken, ya da içine çekmeyi Vapurda İstanbul denizini. Memleketimin yolunda, heyecanla beklerken kavuşmayı, Pozantı’da ihtişamını Torosların, her defasında ilk kez görüyormuş gibi etkisinde kalarak bakmayı seviyorum.
Durup, tekrar bakmayı seviyorum.

Kızıma bakmayı seviyorum, sadece uyurken değil, uyanıkken de. Başka başka şeylerle meşgulken de. Onun doğduğu gece, sakin sakin ama durmaksızın yağan karın, hastane bahçesindeki lambanın aksında süzülerek kalbime akmasını  sabaha kadar yüzümde bir ince gülümseme ile izlediğim gibi, gözlerinin içine uzun uzun bakmayı seviyorum.

Annemin yemeklerini, yaz bahçelerini, ilkbaharda rüzgarla beraber gelen limon çiçeğini, ılık ılık esen meltemi,
Yakamoza vurmuş Akdeniz’i,
Akdeniz’in tuzlanmış nemini,
İçime çekmeyi seviyorum.

  

Durup gülü koklamayı seviyorum.

15.09.2018
Toronto