26 Kasım 2012 Pazartesi

Belki


belki kırılmıştır testisi sabrımın
belki ben kelebekler zannederken
yarasalar uçuşmuşlardır etrafımda

belki samanlık seyran olur sanmışım
 parayla kafayı bozmuş adamlarla

belki içimde açan tüm çiçekleri
sökmek için çabalarmış meğerse
ben gördüğüm her şeyi yanlış anlamışım

belki bir kez daha  kırılmamaya çalışırken
kırmışımdır
ve belki  daha çok kırılmışımdır girdaplarında
belki öyle çok ki
yutkunamamışımdır...


Çolpan ERDEM- Ankara


23 Kasım 2012 Cuma

Özgürlük ve Kalkınma



Kalkınma iktisadı dersinin ilk sınavının birinci sorusu, özgürlüklerin ekonomiye olan etkilerini tartışınız sorusu idi. Soruyu görünce içimden bir kez daha bu bölümde okuduğum için mutlu oldum. Sınavdan bir gün önce bu tarz sohbetleri sık sık yaptığımız, ve bundan ötürü birbirimize ayrı bir değer biçtiğimiz arkadaşıma şunu anlatarak başladım uzun sohbetimize

Ülkelerin gelişmişlik oranları ölçülen, ve ölçümleri gerek istatistiksel gerekse eyleme dökülecek durumlar için kullanılacak bilgilerdir. Bu ölçümler belirlenir iken ise ,ülkenin gelişmişlik durumu, teknolojiyi kullanımı, kayıtlı ekonomi, eğitim seviyeleri, doğum ve ölüm oranları ve gelir düzeyleri gibi pek çok etmen değerlendirildir ve ona göre puanlama yapar. Yani kalkınma bir hedef olduğundan ve sosyal, kültürel ve siyasal olarak bir dönüşümü ifade ettiğinden gelişmişlik düzeyi ölçülürken bu etkenlerin hepsi değerlendirilir. Gelişmekte olan ülkelerde hala düşünce özgürlüğü bile tartışıladursun, gelişmiş ülkelerde sosyal, siyasal ve ekonomik özgürlükler yeterince tartışılmış ve önemi üzerine kılınan kararlarla  birlikte bir politika biçimine dönüştürmüşlerdir. Belki de bunu yapmalarında Milton Friedman'in kapitalism ve Özgürlük kitabında 'bir ülkenin sivil özgürlükler puanında gerçekleşen 1 birimlik artışın, % 34 oranında çocuk ölümlerini azalttığını ve kişi başına düşen GSMH'nın %49 oranında arttığını 'idda etmiş olması olabilir. 1 birimlik artışın kişi başına düşen geliri bu kadar etkiliyor olması şaşırtıcı gelmiyor mu? 

Arkadaşım da ben de hem fikir olduk ki, hayır gelmiyor! Özgürlük, başta tercih etme yetkisiyle karşımıza çıkmakta. Sivil özgürlükler
arasında yaşama hakkı, ifade ve düşünce özgürlüğü, mülkiyet sahibi olma, sözleşmelere dahil olma, yasal davalar açma, eğitim ve iş imkânlarına sahip olma, seyahat etme, kamu hizmetlerinden faydalanma ve demokratik siyasi sisteme katılma gibi haklar yer alır.

Hatta biraz daha abartıp ben, söz konusu bu haklar tanınmadıkça ve insanlar bu haklarına erişmedikçe ekonomik bir büyüme olamaz diye idda ederdim ekonomist olsam. Şöyle ki gelişmekte olan ülkeler ekonomik olarak büyüyor olsalar bile optimum kalkınmışlığa, eğitim ve iş imkanları yoksa, kamu hizmetlerinden yararlanamıyorsalar nasıl erişirler? Puzzle bütün olarak var olmalı bu senaryoda. Çok zengin bir ülke olmuşsa fakat vatandaşların seyahat etme hakkı yoksa nasıl olur da o ülkenin gelişmiş bir ülke olduğunu söyleyebiliriz ki? Diyelim ki ekonomik olarak da büyüdü. Herkesler zengin oldu. Gene de eksik olan şey, sürdürülebilirlik olacaktır. Büyümenin kontrollü bir şekilde devam etmesini sağlayacak olan özgürlüklerine kavuşmuş bir toplum ve bu toplumun oluşturduğu değerler olacaktır. Bu değerlere sahip olan birey, başkalarına saygı duyan, sosyal statüye önem veren, insan onuruna yaraşır iş ve yaşam için çabalayacak ve haklarını elinden alan bir yönetim zihniyetini asla kabul etmeyecektir. 

O nedenle olabilir ki, insanların üç günlük ahir ömürlerini yoksulluk, eşitsizlik, adaletsizlik gibi durumlarla başbaşa bırakma pahasına da olsa özgürlüğü teşvik edici bütün eylemlerden kaçınmakta olan ülkeler ve yönetimler mevcuttur. O yönetimler ki, çokça farkındadırlar özgürlüklerin kalkınmışlığa giden ilk yol olduğunun. 
Çokça farkındadırlar ki, özgürlüklerine sahip, eğitim ihtiyaçları giderilen bilinçli ve sağlıklı bireylerin   
başkalarının haklarını kendi hakları gibi koruduğunu 

ve anlamak için çokça kez açıp cüzdanlarına bakmalılardır o akil(!)yöneticileri ;  
kalkınmış bir toplumda küçük bir çocuğun sağlık , eğitim , güvenlik gibi gereksinimlerinin, 
gelişmekte olan ülkelerdeki bu önemsizliğininin nedenini! 

8 Kasım 2012 Perşembe

Kararmasın Diye Sol Memenin Altındaki Cevahir

-  Kız mezun olmuş Odtü'den, Yüksek lisansını da yapmış, evlenmiş, kocasının durumu filan çok iyi. Öğretmenlik yapıyor, mis gibi. Ama yetmiyor anacım, gitmiş, dağ, doğa , bayır, insan öyküleri topluyormuş, hikayeler yazıyormuş, bedeniyle ve ruhuyla barışmak istiyormuş. Niye barışık değilsin ki zaten, derdin ne anacım senin. Herşeyin var, her istediğini yapabilirsin. Kamplara gidiyormuş, orada barış, aşk, sema, Simurg kuşu , evren filan gibi şeyler öğrenip geliyormuş. Yenilenebilir enerjiler konusunda durmadan aktivist davranışlar filan. Tabi sen kurtaracaksın ya bu dünyayı.


- 40 yaşına gelmiş, adama baksan bi garip, iki tane üniversite bitirmiş, yüksek lisans yapmış, doktoraya başlamış hala okumaya çalışıyor.  çocuk yapmış, kim bilir nereden nasıl torpili var da, çok iyi bir projede çalışmaya başlamış. oralarda buralarda yayınlanan yazıları için kim bilir kimlere yalakalık yapıyor. gelmiş bi de  sıradan bir memur maaşı kadar kazandığı bir işte çalışıyor, yok neymiş, for the sake of state miş, aman da eğitim önemliymiş bilmem neymiş..geç bunları canım benim.


- Kızın yazılarını hiç beğenmiyorum, o yapacağım dediği şeylerin hiç birini yapamayacak, projeleri berbat, fotoğrafları da hiç güzel değil, hele ki şiir yazıyor ya, aman yarabbim çok fena. Çok konuşuyor, çok insanla görüşüyor, saçma sapan şeyler anlatıyor bi de, ukala pis, ego tavan... iğğğğrenççç. eğitim, istihdam, sosyal politikalar filan gibi havalı laflar. fakir çocuklar için yapıyormuş ya bi de pek çok şeyi ,  ama  elinde avucunda hiç bişey yok. döküntü bir evde yaşıyor , bir arabası bile yok, daha da dünyanın parasını verip yüksek lisans yapıyormuş.

- Adam karizma, çok yakışıklı. o yüzden hala piyasada zaten, yoksa kimse takmaz.  Aslında fena çalmıyor tabi ama, işte Tanrı vergisi, 20 yıldır aynı şeyleri yapıp duruyor. Albüm çıkacakmış da, biz de göreceğiz. Yıllar oldu vallahi, bişey olmaz o işten. Bi de havalar, afra tafralar, sabah 8 akşam 6 mesai yapmış mı ki böyle söylenip duruyor.o kadar vaktim olsa ben de bi sürü beste yaparım.  Entel dantel...

- Adam  siyasi gibi birşey.  Bir sürü bela vardır onun başında. İş güç umurunda değil, takmış bir tiyatro sevdasına. Gidip kenar mahallelerde çocuklara Shakespeare oynatıyor. Yahu o çocuklar daha türkçe konuşamaz. Kimse sevmez zaten bu adamı. Aksi ukala çok bilmiş. Şiir de yazıyormuş, hikaye de. Zaten bu şiir filan yazanları bilirsiniz. Hayatın kendi derdine düşseler hiç zaman bulamazlar vallahi. Zaman çok, para çok, batıyor rahatlık bunlara.


demişler, demişler, demişler...

tek gayesi, cebine biraz daha para koymak olan insanlar.

onlar ki, tek gayesi biraz daha çok para koymak iken ceplerine,

ama yapamıyorken....

İnsan 24 saatini başka hiç bir kaygı gütmeden para kazanmaya adar da, nasıl başarılı olamaz sorusunu kendilerine sormazken. Neden zaten tek amaçlarının bu olduğunu sorgulamazken.


Bazı insanların kendi güçlerini, kendilerine yaptığı pek çok yatırımı yaratmaya ve başka insanların mutluluğu için harcamaya bu kadar çok hevesli olmasını anlamak ya da anlamamak. Ünlü düşünürlerin, bilgelerin, bilim adamlarının, sanatçıların, aktivistlerin, söylemek istediği şeyler olan her bir  kişilerin;  dünya barışı, sosyal eşitlik, estetik, üretim ve yaratım süreçlerine olan  önemli katkılarını anlamak ya da anlamamak.

Gelip geçerken dünyadan...  bir çöp daha eklemek dünya çöplüğüne. kendi mutsuzluğunda boğulmak, içindeki dehayı  kötü çirkin ellerine teslim etmek sistemin. hapsetmek kendini kendine, kendinden korumak sonra incecik kalbine zarar vermesin diye... Öyleyse bir kez daha Nazımı dinle,kararmasın sol memenin altındaki cevahir diye!

dünyadan memleketinden insandan
umudun kesik değil diye
ipe çekilmeyip de
atılırsan içeriye
yatarsan on yıl on beş yıl 
daha da yatacağından başka 
sallansaydım ipin ucunda
bir bayrak gibi keşke demeyeceksin
yaşamakta ayak direyeceksin.

belki bahtiyarlık değildir artık 

boynunun borcudur fakat
 düşmana inat bir gün fazla yaşamak.

içerde bir tarafınla yapyalnız kalabilirsin 

kuyunun dibindeki taş gibi 
fakat öbür tarafın 
öylesine karışmalı ki dünyanın kalabalığına 
sen ürpermelisin içerde 
dışarda kırk günlük yerde yaprak kıpırdasa.

içerde mektup beklemek

yanık türküler söylemek bir de
bir de gözünü tavana dikip sabahlamak
tatlıdır ama tehlikelidir.
tıraştan tıraşa yüzüne bak

unut yaşını
koru kendini bitten
bir de bahar akşamlarından.

bir de ekmeği

son lokmasına dek yemeyi
bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman.

bir de kim bilir

sevdiğin kadın seni sevmez olur
ufak iş deme
yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir
içerdeki adama.

içerde gülü bahçeyi düşünmek fena

dağları deryaları düşünmek iyi
durup dinlenmeden okumayı yazmayı
bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana
bir de ayna dökmeyi.

yani içerde on yıl on beş yıl

daha da fazlası hattâ
geçirilmez değil
geçirilir
kararmasın yeter ki
sol memenin altındaki cevahir.

nazım hikmet...