21 Aralık 2012 Cuma

ÇOK BAĞIRANLAR





Ben yaşarken , yanıyorum, ben yaşarken rüzgarıma aşık, bir o yana bir yana savrulmayı seviyorum. Ben yaşarken, sen yaşlanıyorsun...

Sizde de oluyor mu? Siz yaşarken yaşlanıyor mu başkaları? Siz hızlı hızlı yaşarken, kaçarken, kovalarken, direnirken, didiklerken , oturduğu yerden yaşlananlar var mı?   Saygısız, tutarsız, duyarsızca yaşlananlar...
Nasıl ifade ettiğiniz çok önemli herşeyi, naif bir cümleye de sığdırabilirsiniz acılarınızı, çirkin bir sokak tabirine de dönüştürebilirsiniz. Bu sizin tercihiniz. 
Çığırtkanlık ilkel toplumlardan ve ilkel yaşamlardan kalma... günümüzdeki hali, ortaçgilin tabiriyle, en çok bağıranın en doğru sayılması. en doğrunun her zaman en çok bağırması. 
en çok çalışanlar, en çok okuyanlar, en çok kandırılanlar, en çok başkaları tarafından haksızlığa uğrayanlar. En çok acıyı çeken bu kitlenin, en çok bunları herkese anlatacak ve herkesle paylaşacak  kadar vakti ve anlatmasa bile bir şekilde can yakma gibi bir misyonu kendilerine edinmiş olmaları son derece tuhaftır. bu nedenle bu tuhaflık bana, söz konusu bu insanların aslında acı çekmedikleri, sadece ve sadece intikam dürtüsü ile hareket ettikleri izlenimini uyandırmaktadır. 

Benim gibi gergin bir insanın bunu söylemesine anlam veremeyecekleriniz olabilir. Gerçekten gürültülü bir şekilde karşı çıktığım şeyleri görenleriniz. Fakat aynı zamanda, bu tepkilerin niceliği ve niteliği hakkında bana hak verenleriniz de. zaten elbette her yer çiçek böcek olsun, kimse kimseye darılmasın küsmesin demiyorum. hayatınızda olmasına değer bulmadığınız kişileri pek tabi çıkarmalı, bunu yaparken bir dakika bile düşünmemelisiniz. ve çıkıp gittiğinde, artık sizin için kapanmalı o defter. Ola ki kapanmadıysa, ki dost meclislerinde 2 dakikadan fazla sürüyorsa o kişi hakkında olan muhabbet, kapanmamıştır. hala sizin özelinizde canlı olan duygular vardır ki, hiç hoşunuza gitmiyorsa dahi, bunu kabullenseniz iyi olur. hala önemsiyorsunuz gerçeği, o esnada size belli etmeyen dostlarınızın çoktaaan aklına yerleşmiş bir düşünce olacaktır. 

Kimse kolay gelmiyor o yerlere, herkeslerin payı var kendi başarılarında, kendi başarısızlıklarında payı var. Herkes bir derece hak ediyor hoş anları, herkes o derece yorgun. Gerek yok gereğinden fazlalara. aşırı olmak istiyosanız aşık olun. aşırı olmak istiyorsanız cesaretli olun. aşırı olmak istiyorsanız özgür.
özgürce ifade ederseniz tüm o düşüncelerinizi haklılıklarınız ve haksızlıklarınız arasındaki mesafe kısalacak ve haksızlık yaptığınız anlar bile görece olarak haklılık payınızı yükseltecektir.

hep nefret ettiğim, hep tiksindiğim şey... kapalı kapılar ardına gizlenmiş insan kabalıklarını, dışarıya çıkarken bambaşka hallere bürünüyorlar. eğerki gerçekten haklıysan, dışarıya çıktığında da kabalaşsan. sadece seni dinleyenler değil, herkesler baksa sana, ve haklılığın için verdiğin savaşa ,
önce ben hayran kalsam ...
önce biz hayran kalsak...




10 Aralık 2012 Pazartesi

Bir Kapı Açıp Gitsem




Ben bu dünyaya yanlış gelmiş olacağım ben
Ben öyle her insandan, o kadar uzağım ben
Yine bu gözlerimdir okşanacak şey arar
Yoksa içimde başka bir dünya hasreti var 

Uyanır gibi birden korkulu rüyadan
O içimden sevdiğim, benim olan dünyadan
Bir ses bana: GEL dese, ben o sesi işitsem
Kimsecikler duymadan bir kapı açıp gitsem

Cahit Sıtkı Tarancı 

3 Aralık 2012 Pazartesi

Engelliler (!) Gününüz Kutlu Ola





Ülkemizde 8,5 milyon üzerinde engelli yaşamakta. Bu çok! 80 vilayetli bir ülke düşündüğümüzde her bir ilde 100.000 'den fazla engelli yaşadığını varsayabiliriz. Dehşete kapıldınız mı? Kapılmadınız tabiki. Çünkü sokaklarda, alışveriş merkezlerinde, sinemada hatta piknik alanlarında bile o kadar az engelli görüyorsunuz ki. Oysa asıl dehşete kapınılması gereken konu budur. 8,5 milyon engellinin evlerinde yaşıyor olmalarıdır. Güya gelişmekte olan ülke olmamızdan gururla, ekonomimizin büyüdüğünden gururla, krizlerin teğet geçmesinden gururla bahsederken, 8,5 milyon engellisini evlerine kapanmak zorunda bırakan zihniyetlerimize de teşekkür edelim. Yolların, otobüslerin, parkların, okulların, asansörlerin ve aklımıza gelecek her yerlerin engellilere göre düzenlenmediği için sosyal haklarından, eğitim haklarından, seyahat etme haklarından kendine ve dünyasına faydalı olmak isteme haklarının hepsinden vazgeçmek zorunda bırakılan engelli bireylerimize otur evinde diyip, eğer ki geçmeleri gereken milyon tane prosedürü yerine getirirlerse üç kuruş paraverelim, içimiz bi güzel rahat olsun. Rahat uykularımızda uyuyalım, oylarımızı vermeye devam edelim. Bugün Engelliler Günü! Gerçek anlamıyla bugün Engelli insanlarımızın günü değil, onları engelli yapan ahmakların günü olmalı. Dezavantajlı gruplar üzerinden propoganda yapan, ticari kaygı güden, vicdanı rahat insanlarımızın ve politikacılarımızın günü olmalı. Yaklaşık olarak 10 milyonun üzerinde yaşlı nüfusu da, engelli bireylerimiz kadar evine kapatan zihniyetimizin, bebeklerin ve çocukların özgür ve güvenliği sağlanmış bir ülkenin sokaklarına çıkarmayan zihniyetimizin engelliler günü kutlu olsun. Geriye kala kala 10 milyon kadar sağlıklı ve genç kalıyorsa, kocaman ülkemiz ve zenginliklerimizi harcaya harcaya bitiremesinler. 

2 Aralık 2012 Pazar

Deli Kuştan Sofia Hatuna Övgü




Deli kuş Dubliner olmak için can ata dursun, kendisi ile Sofia arasında oluşan o senli benlilik büyük bir hızla devam etmekte. Eskişehire gider gibi Sofia'ya gidilir mi anacım? Gidiliyormuş demek ki...

Benim ilk yurt dışı seyahatimdir Sofia. Yıllar önce ilk geldiğimde gerçekten çok sevdim burasını. Sofia mitolojide Goddess of Wisdom( bilgelikler tanriçası) demekmiş. Deli kuş bilgiyi, bilmeyi, bilgeliği sever, önünde saygıyla eğilir, hatta diz çöker. Hele ki bir kadınsa bu bahsi geçen bilgelik örneği, sadece şehrine böyle bir ismi layık görmüş bir vatanın topraklarında olmak bile yetmez mi der.
Sofia bir aşk kadını olsa ancak bu kadar olur diye düşünürüm hep. Aşk ve bilgelik yan yana ne kadar da hoş durur. Şehir pek çok kültürü barındıran bir şehir olmasıyla da büyüleyicidir benim için. Rusya etkisi şahane masalsı kliseler, Roma yapıtları, osmanlı yapıtları, kocaman kocaman meydanlar, devasa binalar, avrupanın en yeşili seçilecek kadar çok parklar bahçeler. Hemen arka sokaklarında pazarlar, çingeneler, kominizm zamanından kalma yerin dibinde marketler, ve heykeller heykeller heykeller.. Doğu avrupa ülkeleri içinde kendi içimde bir sıralama yapsam, Sofia, Budapeşte ve Prag diye sıralardım ben.  Viyanayi göremedim, görür görmez listemi update ederim.

Sofia bir ilk bahar şehridir. Yeşil cıvıl cıvıl ve aşk dolu olmalıdır. Sokaklarında yeteri kadar insan olan bu şehrin popülasyonu bana göre çok çok yerindedir. O korkunç kalabalıklı şehirlerin gürültüsü ve üstünüze üstünüze gelmesi yoktur. Yemekleri çok çok çok güzel, kahve ve pastaları harika aşçılara yaptırırlar. Mezeleri ve mastikaları üzerine söz söyleyeni vurmalı. 

Deli kuş geçen yıl buraya baharda geldi, içi dışı her yeri bahardı. Aynı oteli ayarladı, hani şu çatı katında muhteşem odası olan. Fakat madem mevsimlerden kış olmuş, kış gelmek için direnip durmuş, tam da o ilk bahar havasını yeniden hissetmek istediği odanın önüne geldiğinde , vazgeçip başka bir oda bulmuş kendine deli kuş. Önüne geçtiği duyguları değil, kabul ettiği mevsimin artık kış olduğuymuş. 
Sofia kışta da güzelmiş ya, çatı katında gökyüzüne açılan kocaman pencerenin camına çıtır çıtır dökülen yağmurun sesi, damla damla aksın ve şehre karışsınmış. 
Ey aziz Sofia! Ruhundaki bilgelikten azcık da bizlere düşer mi diye yollara düşenlere adamakla ruhunu , ne de iyi etmişsin. Yağmur, gökyüzü ve ışık seninle olsun! 

Aralık 2012
Sofia
Ç.