30 Mayıs 2012 Çarşamba

Eksik Bir SEN

Eksik bir şey var hayatımda... Eksik bir tabak , eksik bir rakı bardağı , eksik bir söz var söylenmemiş...
Bir arpa boyu yol gidemiyoruz sanki sensiz.
Saçların....ipek saçların..kokun geliyor aklıma ... gitmesin!

Eksik bir nota var hayatımda, şarkı tamamlanmıyor,orkestra şaşkın,
şarkı düşüp gidiyor seyircilerin üzerine, notalar  her yerde, onların bir şey anladığı yok!

Onlar anlamazlar kuzum diyorsun.
 İnsanlar biçare, çareler içinde. sevmek için yaratılan bir tek biz miyiz?
 Belki de...

İnsanların soğuk, yalnız, ve zannediyorum ki avam bir ağlaklık anlayışları var. Öyle sıkıcılar ki. Nicelik öldürür ya niteliği, hani bir noktadan sonra artık o bitmeyen ağlamalar bi anlam ifade etmez. Güzel değil gözleri, gerçekten öyle. O heyecanla çaldığım kapıları çirkin insanlar açmaya başladılar. Öpmek bile istemezsin.

Ben  her sabah sana gelir gibi uyanmak istiyorum güne, sabahları senin gözlerine uyanmak gibi. Kapılarımı sana açmak,senin varlığınla aydınlatmak etrafımı.
Gün ışığım derdin ya bana, öyle zannederdim ben kendimi. Belki de o kadar parlak değilim! Senden sonra söndü tek tek sevinçlerim, yokluğuna göz yaşı döktüğüm yüzlerce gece, kalbimden bir katran gibi döküldü siyah, koyu rengi yalnızlığımın.
 Sesin üzgün geliyordu, neşen eksik...senin neşen olmadan yaşayamayız ki biz...
 Tüm o yalnızlıklarımda, o acılı taraflarında bile hayatın, varlığını binlerce kilometrelerden hep hissettim. İçimde açtın, kapadın. Hiç unutmayacağım nazik anıların, gecemde, gündüzümde, rüyalarımda oldu. Nasıl unutabilirim, birlikte geçtik yolları senle, el ele, dimdik, hiç bırakmadan, aldatmadan, kaçmadan tüm zorluklardan.  Nasıl unutabilirim?  Kadınlar erkeklere , erkekler kadınlara bizim birbirimize baktığımız gibi hiç bakmadı.
Onlar anlamazlar kuzum diyorsun ya bana..Nasıl kıyarlar diyorsun ?
Eksik bir Sen var hayatımda. Eksik bir tabak ve bir kadeh rakı....

...............................................................

8 Mayıs 2012 Salı

güzel günlermiz

dün gece yine nükseden ' tanrım bu nasıl bi hastalıklı durum' diye tanımladığım her sabah aynı şeyi yapmak ve kafayı yemek ilişkisi hayatımın taa orta yerinde durmakta. çok kötü çalınan, ve bed bi sesle bağırarak şarkı söyleyen bir kadın gibi kuytu, kötü bir mekanda... kimse dinlemez, dumanlı her yer...
kadın dedim de... bi kez daha söyliyim... ne pis, meymenetsiz, cahil cühela, hırs manyağı varsa neden etrafımda şaşırıyorum bazen... Cezalandırılıyor olabilirim ? Belki....
Kadınların hep sorunları var, hep sorunları yüzünden böyleler di mi ( !) Kadın regl olur, offf kaç ondan, kadın başka kadınla kendini kıyaslayıp durur, kadın iş yerinde, 'işte kadın bunlar, o yüzden bu karmaşa' dedirtecek bi sürü şey yaparlar. İşte en korkuncu bu. Yaşadım biliyorum... İnsanlar beni de o kategoriye alıp, saçma sapan kaprisleri yüzünden can sıkan kadınla aynı kefeye koyuverdiler. Hoop bi durun bakayım... Benim kapris yapmamın hırs yapmamın, işimi gücümü , aşklarımı , hayatımı yaşamamın olumlu ya da olumsuz taraflarını kadın olmakla bahanelendirecek bir durumum olmadı olmadı ki!...
Kadınlar tehlikeli cancağızım, huzur bozucu, küstah... Kadınlar gün geçtikçe yükselip, gerçekten kadın oldukları için şiddet gören, öldürülen, hayatlarını yaşayamayan kadınları anlamak ve onların sosyal olarak ( ve insan gibi ) kabul görmelerine yardımcı olmak yerine, enerjisini sağında solundaki kadınlara olumsuzluk yaparak harcamayı tercih ediyorlar.
cici kadınlar, onlar ev kadını, iş kadını, kocasının karısı, bilmem nerenin bilmem ne müdürü kadınlar. Hep bi bahaneleri var öç almak için dünyadan... ve hem cinslerinden başlayarak... bi sürü şey konuşmak istedim şu an. konuşabilirim elbette ama vaktim yok .
Diyarbakır'da küçücük çocuğunun kocası tarafından öldüresiye dövüldüğünü görüp, sesini çıkaramayan kadından haberiniz var mı? O sahneyi görüp , güya o il için çabalayan ve çalışan benim ne yapacağımı bilemediğimi, sadece ağlayarak bir polis bulmak için garip sokaklarda koşturup sonra lüks otelime döndüğümde kendimden ve herşeyden nefret ettiğimi bilen var mı?
Lütfen kadın, böyle olma! Güçlüsün biliyorum. Gerçekten öylesin! Kocandan dayak yemiyosun, sıcak bir evin ve belki sıcak bir yuvan var, güzel bir işin, paran var. Sana yakışanı yap. Önce kendi dünyanı çiçeklendir, sonra etrafını... Küçük bir katkı sağla hayata. Gülümseyerek başlayabilirsin, sevmeyi deneyerek başlayabilirsin... Bu düzeni değiştiremeyebilirsin evet, fakat en küçük bir değişiklik bile başarıdır. O sensin...

Keşke öyle olsa, keşke zaten kadın ve erkek diye ayrılmasak, güzel bir dünyada güneşli günler gelip geçse içimizden...



ve ankaraya güz, sancısından önce geldi...
12 Ağustos 2011, en son blogumun tarihi değil sadece, ayrıca önemli bir tarih benim için. son kez bir telefon görüşmesi yapıp, önce parmaklarımla delete tuşuna basıp numarasını ve sonra nasıl yaptıysam içime dönüp minnacık bir hamle ile kırıntıları temizlediğim tarih.
o son şiiri ise, kendime ders olsun diye yayınladım! ders olsun ki, kimse değişmezdi! ders olsun ki, kişi yaptıkları kadardı, aslında ifade ettiği değildi... aslında üzüntüsünü çok önceden yaşadığımdı üstelik, ve ders olsun ki bana, sakin de kalsam, çok sevsem de üstelik, hak ettiğim bu değildi!
şimdi sesim bağırmaktan kısık, ve ben artık hiç konuşmak istemeyen bir kadınım. öyle çok konuşmak istemeyen ki.. sen bir daha benim sesimi asla duyamazsın!

VE SEN SEVMESEN GERÇEKTEN DE ÖYLE ÇOK


kalbim daima açık olsun küçük
 kuşlara ki gizemidir yaşamanın
her neyi şakısalar daha iyidir bilmekten 
ve yaşlanmıştır artık onları duyamıyorsa insan

aklım gezine dursun aç
ve korkusuz ve susamış ve kıvrak
ve gün pazar olsa da yanılmış olsam
çünkü genç değildir artık haklı çıkıyorsa insan

ve kendim yapmasam yararlı hiçbirşey 
ve sen sevmesen gerçekten de öyle çok
 asla olmamıştır aptalın tam böylesi ki beceremeyen
tüm göğü üzerine örtmeyi bir gülümseyişle
e.e. cummings

turkcesi: s. k.

bu şahane şiiri herkes okusun isterdim! ne kadar çok insanla paylaşabilsem o kadar iyi. benim için ise bu şiirdeki en önemli şey, ' ve sen sevmesen gerçekten de öyle çok' cümlesidir. 
sevmezler insanlar ya öyle çok, bu sevemeyişe olan kızgınlığımdan belki. anlamayışımdan. 
sevmek için asgari şartlar arayanlar, zor bela sevebildikten sonra bile sevmelerini haksız çıkaracak nedenler arayanlar... anları kaçıranlar zaten onlar ama, başka hayatlara acılar yaşatanlar. 
ahh yürek ister derler. yürekliler onlar. hayatlarında nedense ( !) hep başkaları tarafından acı çektirilmiş olan ak kaşıklar, tahta saplar. 
acı ise aşk gerçekten, en güzelidir acıların. ölüm değil ya. dağları delmene gerek yok. dağlar içinde olmasın. tuttun mu elini sevdiğinin, bırakmayacaksın. 
bırak o kazansın oyunu, bu oyunda kafasına top çarpıp yere yığılan çocuk sen ol...burnun kanar. dişin kırılır belki de en fazla. biraz da etraftaki diğer çocuklar gördüler diye utanır, göz göze gelemezsin bi süre.
fakat geçer bir süre sonra, ne burnunun kanaması ne de dişlerin gelir aklına.
hatta o topu da unutursun, düştüğün durumu da..heyecanını hatırlarsın topa koşarken duyduğun! o heyecana ihtiyaç duyarsın. tekrar tekrar koşmak istersin ama nafile. çünkü topu, sahayı, ayakkabılarını bulsan bile bir daha aynı oyunda oynayamazsın! 
oyununu sev! 
oyun çift kişilik, tek başına oynama! 
çünkü sen sevmezsen gerçekten  de öyle çok,
bir yanı eksik yalnız bir adam  ve yalnız bir kadın daha olur ...
ve asla beceremez aptalın teki, tüm göğü üzerine örtmeyi...



kendime not:  seni gerçekten çok sevmeleri ile daha güçlü, daha güzel, daha insan yapanlara kalbin, bir gün seni sevmeseler de açık olsun. nokta! 

Çolpan ERDEM