2 Ekim 2012 Salı

Elalem Saygı/sı/zlığı




Okula başladığımdan beri, ki bu ikinci haftam, koştura koştura ofisten çıkıp kızılaya inip cinnaha gitmek için otobüse binmeye çabalıyorum. Güzel ülkemin toplu taşıma araçlarını acımasızca eleştirecek kadar Avrupa gördüm fakat yaşadıklarım karşısında ne hissedeceğimi bile bilemiyorum. Ben ki senelerce metrolarda Ostime gitmiş gelmiş bir insanım ayrıca, fakat kızılayda otobüse binmek istiyorsanız 2 kez düşünmekte, topuklu ayakkabı giymemekte ve koşmaya hazırlı olmakta fayda var diye düşünüyorum. Bi kere hiç bir otobüs durağında durmuyor, yolun ortasında her an haraket etmek üzere bir iki dakika bekliyor ve kapıları suratınıza vurabilecek kadar acımasızca ve anti insani bir görüntü çıkıyor ortaya. Ve ben iki üç otobüse binemiyorum bu yüzden. Trafik vızıtr vızır akarken yola fırlayıp nasıl otobüse binebilirim ki? Tam kapı kapanmak üzereyken üstelik, insanları ittirip kaktırıp nasıl dalabilirim kalabalığın içine? Bu gün artık durağa yakın bir mesafede, ama en azından yolunda durmayan bir otobüse binecekken tam, yaşlı bir amcayı getirdi genç bir çocuk. Kendisine yol verdim ve beklemeye başladım, yaşlı amca o merdivenleri çıkamıyordu. Elbette sağlıklı genç insanlara bile uygun olmayan fiziki şartları taşıyan bu taşıtlara yaşlı, engelli, çocuk gibi özel ilgi gerektiren gruplara dahil insanların rahatça inip binmesi hiç kolay değil. Elbette bu geri kalmış, keşmekeş, heryerinde kaos, karmaşa bir yaşam sürüyor olmamız hepimizin ortak kültürü ve ne yazık ki pek de rahatsız değil gibiyiz ki değiştirmiyoruz. Fakat o yaşlı amca otobüse binerken çok zorlanırlen, zaman kaybettiğini düşünen ve o yardıma ihtiyaç duyan yaşlı amcaya sanki pis, pislik bir insana bakar gibi bakıp burun kıvıran o şoför, asla kabul edilemeyecek iğrençlikteki varlığıyla hayatımızın tam orta yerinde durmakta. O bakış, içimi kaldırdı... Büyüklerine saygı göstermeyi anne babasının yanında sigara içmemekten ibaret sanan, korktuğu kendine öğretildiği ve gördüğü kadar zorunlu saygılar geliştiren, bir başkasının büyüğüne, yaşlısına asla insan gibi davranmayacak olan bakış açıları ve yaşam biçimleri...
Kız kardeşlerine  hayatı dar eden fakat başka kadınlara kadın oldukları için çirkince davranışlarda bulunan laf atan zor durumda bırakan bir erkek gibi... 

Bu ülkede insanlar birbirlerine günaydın demiyor... Pek çok ülkede göz göze gelen herkesin selamlaştığını, gülümsediğini görürsünüz.
Bu ülkede sabah günaydın demeden yanında geçip gitmediğiniz güvenlik görevlisi sizin kendisine yazdığınızı anlatır ballandıra ballandıra iğrenç erkek muhabbetlerinde.
Daha çok küçükken ayrılırsınız kadın erkek diye.
Kızlar ayrı erkekler ayrı çocuk olarak değerlendirilir. Kızlar sakınmayı saklamayı, erkekler ise açıp saçmayı abartmayı ...
O kadar çok elalem ne der diye duyarsınız ki elalem öcüleşir, korkulacak korunacak uzaklaşacak birşey olur.
El alemdir. Tek gerçek siz. Sanırsınız ki dünya paylaşmak birlikte yaşamak için değil, saklanıp yok olmak içindir. 

Elalem ne derse diye dayatıla dayatıla, elalemden gizli saklı yaşamaya başlarsımız herşeyi. Etrafınızda herşeyi acımasızca eleştiren asla kabul etmeyip sürekli ayıplayan fakat kapalı kapılar ve sırlarla , duyguları hormanları ve tüm insana özgü yaşamlarını baskılarla devam ettirmeye çalışan yığınla insan vardır. Mutsuz.. Mutsuz iyi aile çocukları...iyi insanlar hatta...

Kötüleri de olur elbette... Bırakın babasını amcasına bile saygısından gık edemeyecek fakat başka amcalara tüm çirkinliğini dökecek... Kız kardeşine biri yan gözle baksa katil olacak, ama sokakta tek başına bir kadın görse lafı yapıştıracak. Başka bir kadına hemen kötü kadın damgasını yapıştıracak fakat kendisine asla dönüp bakmayacak....

Ne yapıyorsun ki dedim kendi kendime o sahneden sonra. Şimdi gittin bu işin ilmini öğrenmeye çalışıyorsun diye, azcık bişeyler  gördün hayatta, medeniyet yoksunluğu çekiyorsun diye... 

Bütün bir ders beni şaşkınlıktan şaşkınlığa sürükleyen bir yığın başka insan cabası... Ceketim ben, ben ceketim, çekip gidivermek istedim...

Hiç yorum yok: