Yağmur yağıyor olduğunda Ankara’ya gece vakti, bizim okulun
ders çıkışında, kiminin kocası gelir, kiminin sevgilisi... Bazılarının arabası
vardır. Diğerleri arka kapıdan otoparktan, bir tek ben ana kapıdan yürüyerek
çıkarım. Islanmak mı? Yalnızlık kadar ağır bir histir bazen, yalnızlık
kadar hafif bazen, şahane!
Ağzımda küfürün biri bin para lanet sokaklarında, arabaların
kıyafetlerimi baştan aşağı suya buladığı anlarda, mırıl mırıl şarkılar
söylerim... Durup etrafa baktıran güzellikler fark ettiysem eğer, durup etrafa
da bakarım yağmur çamur başımdan aşağı boca olurken. Akşamüstü Alman
büyükelçiliğine bulvar üzerinden geçerken durup bir kaç dakika bakın örneğin,
şahane bir ışık süzmesi ve çatılarında bir Avrupa şehri göreceksiniz yahut dolunay
varken tam Kuğulu parkta gece harika renklerini serer önünüze. Durursanız,
durup bakarsanız…
Çekip gitme fikrim, fena halde sarıverdi ruhumu bu yağmurlu gecede. Aşk bir sebepten gel gir
ruhuma diye mırıldanırken caddede, gördüm kendimi, gittim bile o an ;) Tam da o
andaki görüntümü gördüm, diz altında trençkot ,topuklu klasik ayakkabılar,
gereğinden fazla ince bacaklarım, elimde evrak dosyası, baya türk
filmlerinden fırlamış kıyafetle yağmurlu bir akşam üstüsünü gördüm.
Bir katolikle Martin Lutheri tartıştığımı, bir muhafazakâr Türk
Müslümanla İbni Rüşdü. Düşünüyorum, kafa patlatıyorum anlamak için. Zorlaşıyor
o vakitler aşkın bir sebepten dünyama girmesini beklemek. Bu kadar aşk varken
içimde, bu kadar aşk doluyken ben yaşama, öğrenmeye, yeni yerler görmeye... Ben
bu kadar 3 ay Ankara’dan çıkmadım yeni bir şey görmedim diye bunalıma girerken,
aşkı çağırmak kadar aptalca olur aşka gitmemek... Hissettim onu, o uzak ülke, o
uzak şehir, o özlem, o yeni duygu bilmediğim, benim aşka bakışım... Bekliyor
beni... Biliyorum...
Söz verdim gece gece bir kez daha...
Bekle beni,
Geleceğim....
Çolpan
İkibin13 , nisanın başı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder