26 Haziran 2012 Salı

EL İYİSİ




İyilik deyince akla, güler yüz, hoş görü, mutluluk, sevinç, güzel niyetler, güzel davranışlar, karşısındakini asla kırmayacak insanlar gelir. İyi insanların tüm davranışları samimi ve içtendir. İyi insanlardan size asla zarar gelmez. Ve en önemlisi, iyi insanlar kötülük barındırmazlar...

Öyle mi gerçekten ?

Gerçekten mutlak zikir kemaline mazruf mudur ?

Peki kim bu etrafımızda durmadan, aslında çok iyi bir insan deyip, bir an duraklayıp, sonra ama ile bağlayıp cümleyi, hemen arkasından yaptığı saçmalıkları, salaklıkları, can sıkıcı şeylerini anlattığımız insanlar. İş yerimizde, evimizde, özel hayatımızda, sosyal yaşamımızda. Bilmem kim bey aslında çok iyi bir insan, ama bu yaptıkları gerçekten bize zarar veriyor... Çok iyi bir insan ama dedikodu yapıyor. Çok iyi bir insan ama durmadan ortalığı karıştırıyor... Öyle iyi biri ki, yavrum yazıııkkkk, herkes onu yanlış anlıyor.

Sizi bilmem ama, benim ilk tepkim şu olur... Ben de iyi bir insanım! Sen de öylesin! İyi bir insan olmak zaten olması gereken bir şey değil midir aslında? Yes, it is!
Sevgili arkadaşımın dediği gibi, ne yazık ki, artık insanlar iyilikleri birbirlerine lütuf gibi sunuyorlar.
İyi olmak için nedenleri varsa iyilik yapıyor, anlamlı bir çıkar ilişkileri yoksa iyilik yapmıyorlar, hadi yapmasınlar, yapmasınlar sorun değil gerçekten ama en kötüsü nedir biliyor musunuz? Sessiz kalıyorlar...
O kadar iyi insanlar ki, haksızlıklar karşısında, saçmalıklar karşısında bile sessiz kalıyorlar.. İnsanlar kötülükleri derin ve sessiz, iyilikleri ise gürültülü bir şekilde yapmaya başladılar. En iyi benim naraları atarak, iyiliklerinin karşısında mutlak iyi tepkiler almaya çalışarak, onursuz, ve haysiyetsizce.
Şu kafanı kaşı mutlu ol kitapları var ya, korkarım önümüzdeki süreçte '' Nasıl İyi İnsan Olunur'' diye çok satan kitaplar çıkacak. İnsanlar özlerinde olan her şeyi kaybettikçe, kirlettikçe yok edecekler. Her yok oluşta eksilerek, uzaklaşarak kendilerinden...Kendini bile tanımayan, kendine yabancı, öteki möteki diye nitelendirerek post modern anlam seviciliklerini büyütecek büyütecekler... Satre sanırım aşk ile ilgili bir anlatımında 'Boşu boşuna bir çaba, çünkü insan kendi bilincine mahkumdur'' der. Öyle değil midir? Anladığımız, anlamlandırdığımız kadar görür ve yaşarız dünyayı. Tavşanlar gibi... Ne kadar yükseğe zıplayabilirsek o kadar zannederiz dünyayı. Sadece bir metre yükseğe zıplayabilen bir tavşanın bir kangurunun görebildiklerini görmesine imkan yoktur gerçekten de.
İyilik tek başına zikredildiğinde kemaline mazruf iken, insan bilincine yerleştiğinde dönüşmeye başlar. Bu dönüşüm kişinin iyiliği bir bütün içerisinde değerlendirmemesi durumunda, anlamsızlaşır, önemini yitirir ve zaman zaman aslında bir kötülüğe dönüşür. Taa kalbimizden gelen tertemiz  iyilik duygusuz, bilinçsizliğin kör kuytularında kararır, dikenlenir ve zarar vermeye başlar.
Evlerden uzak... Hayatımızda çok iyi insanlar var. Benim hayatımda da, en iyiler. İstemem ben öylesini... En iyisi değil, EL iyisi onlar...

Hiç yorum yok: