Schopenhaure’un
Merhameti demek geliyor içimden yazıya başlarken, sanki Merhamet onun icat
ettiği bir kavram gibi. Belki 140 sayfa
boyunca sürekli bu kelimeyi okumaktan belki Merhamet Kavramının içime doğru bir
baskılama yapmasından. Aslında bir yandan da Schopenhaure’un Merhamet duygusuna
olan gerçek hislerini merak ederek, içimde bir yerde o kadar da önemsemiyor
sanki bu duyguyu diye geçirerek.
Schopenhaure ‘un
keskin bir şekilde sevmediği ve hatta tiksintiye yakın bahsedişleri var ya,
ondan belki. Kan kusuyor sanki anlatırken.
Hayat en başta,
HİÇ ya, anlamsız. Var olma ve yaşama isteği kör, ölüm olmasa yaşamak
anlamsızdır. Dünya acıyla korkutulan ve acı çektirilen insanların oyun
alanıdır. Bu dünya var olan ve var olabilecek en kötü dünyadır derken afakanlar
basıyor.
İnsandan zerre kadar
hoşlanmıyor,
‘’Cehennem
başkalarıdır’’ lafı kanımı donduruyor. ‘’Çevremizdeki her şey,
cehennemdeymişçesine kükürt kokuyor’’ söylemi de öyle. İnsanın saçmalılıkları yüzünden yasalara ve
devlete ihtiyaç duyulduğundan, yasalar olmasa insan kötülüğü ve
umursamazlığının hemen çoğalacağından bahsederken;
‘Alçak olmayı biz istiyoruz, oluyoruz da,
gerçek kötülüğün nedeni, insan denilen varlığın kendisidir ‘’ derken garip bir
duyguyla okumaya devam ediyorum.
Yahudileri hiç
sevmiyor, Yahudilerin pis kokusuyla uyutulmuş insanlar diye başlar kötü bir
örnekleme yapıyor.
Hıristiyanları
sert bir dille eleştirmekten de çekinmiyor.
Kitabının pek
çok yerinde övmüş dahi olsa Kant ve günümüzün Filozof bozuntuları gibi
tabirlerle diğer felsefecileri eleştiriyor.
Kadınları ussal
olarak zayıf olduklarından ötürü adaletsiz, namussuz ve ahlaksız buluyor. Ona
göre örneğin adalet eril bir duygu, kadın bir yargıç kadar gülünç olan başka hiçbir
şey yok.
Merhamet adlı
bir kitapta bulunan yüzlerce tabir, onlarca örnek, kötü kötü kötü diye bağırıp
duruyor. Yaşam kötü, insanlar kötü, dünya kötü, var oluş kötü, Hristiyanlar kötü,
kadınlar kötü, Yahudiler zaten kötü. Üstelik iyi ve kötünün ayrımını hayret
edici şekilde güzel yaparken bu kadar olumsuzlama arasında.
Schopenhaure’a
göre kötülük, acıları görmenin kişileri rahatlatmasından ötürü, sırf rahatlamak
isteyen insanların başkalarına acı çektirmesiyle başlar. Kişi başkasına acı çektirdiğinde
bundan bir haz alır, gerçek kötülük tam da budur ve sonra etrafı kana susamışlık
sarar. ( kötülüğün bu tabirinde kana susamışlık sarması içimde şahane bir
anlatım olarak yer buluyor kendine, evet diyorum ben de, başkasının acısından
haz alan kişinin kana susamış akbabalardan bir farkı olmasa gerek!)
Sevinçlerin ise
tek yaptığı şey isteklere yalan söylemektir. Hayat ile acı ayrılmaz bir
bütündür ve sevinçler sadece acının kısa bir süreliğine uzaklaştığı an orta
çıkarlar. O nedenledir ki insanlar hiçbir zaman o an yaşadıkları bir acı için
ağlamazlar, asıl sebep daha önce hissettikleri acıların hatırlanmasıdır. Acıma duygusunu
ise, insanın kendine bir başkası gibi bakarak ona acıması olarak tanımlar.
Dünyayı kendi
merkezine alan insan başka her şeye bir hayalete bakıyormuş gibi bakar. İnsan
bencildir. Her ne kadar nezaket bencilliğin uluorta yadsınması olsa da,
başkalarının kötü olmasını istemek insanların bencilliklerindendir.
Schopenhaure’a göre ahlaklılık idrakle başlar.
Ahlak, adalet ve merhamet arasında bir bağ vardır. Merhametli kişiler
başkalarının açlıktan ölmesine izin vermeyeceklerdir. Diğerlerinin rahatı ve
refahını kendi refahı ve rahatı olarak algılar iyi kişi. İyilik ve merhamet,
iyilik ve adalet hatta merhamet ve sevgi ilişkilerinde merhamet olmazsa
bencillik vardır. Merhamet bu hikâyelerin tek aydınlık tarafıdır.
3 temel insan
güdüsü vardır. Bunlar Bencillik, Kötülük ve Merhamettir. Doğuştan kötülüğe inanır
Schopenhaure, ona göre kalp merhamete açıksa insan kötülükten uzak duracaktır
fakat değilse kötülük yapacaktır. Gerçek erdemliliğin sonradan öğrenilebilecek
bir duygu olmadığını savunur. Bu 3 güdü kişinin kendi rahatını amaçlamasını,
kişinin başkalarının acı çekmesini amaçlamasını, kişinin başkalarının rahatını
amaçlamasını sağlamaktadır.
Merhametle başlar
iyilikler ve merhametsiz olan her şey karanlık ve kötüdür. Kötülüğün koyuluğu
iyiliği kaplar, yok eder.
Sonsuz bencil ve
sonsuz isteyen insan varlığının bencillikten kurtulmasının yegâne nedeni
merhamet duygusuna sahip olmasıdır.
Schopenhaure’un
ağzından olumlu şeyler duymak oldukça güç olmasına karşın, Merhamet duygusuna
bu denli önem vermesinin aslında sadece bir tespit yapmaktan öte olduğu
kanısına varmaktan kendimi alamıyorum.
Yazının başında
sevmediği şeyleri yazdığımda gözümün önünde aksi ama bilge bir ihtiyar gibi beliren
Schopenhaure, Amerikalarının yerlilere yaptığı zulümleri, klişenin cayır cayır insan
yakmasını, Avrupa’nın Doğu kültürünü küçümsemesinin aptallığını eleştirmesi ile
ve hayvanlar için beslediği oldukça duyarlı hisler ile görünüm değiştirmeye
başladı. Aksi ihtiyar gitti, merhametli biri geldi.
Bencillik ve
kötülüğe karşı merhamet, daha yüzyıllarca savaşacak. Bu savaşı pek çok zamanlarda
kazanacağı da nerdeyse kesin gibi görünüyor. Bunu böyle çözümlemek ve Schopenhaure’a
katılmak durumundayım, üzücü olan bu. Galiba. Etkisi mi Schopenhaure’un, yoksa söylediklerinin
doğru olması mı?
Çolpan ERDEM
Ankara - 2013
Sosyal Politikalarda Etik Dersi
Sosyal Politikalar Yüksek Lisans
2 yorum:
Şahane!
Teşekkür ederim!
Yorum Gönder