21 Mayıs 2013 Salı

Schopenhaure ve Merhamet








Schopenhaure’un Merhameti demek geliyor içimden yazıya başlarken, sanki Merhamet onun icat ettiği bir kavram gibi.  Belki 140 sayfa boyunca sürekli bu kelimeyi okumaktan belki Merhamet Kavramının içime doğru bir baskılama yapmasından. Aslında bir yandan da Schopenhaure’un Merhamet duygusuna olan gerçek hislerini merak ederek, içimde bir yerde o kadar da önemsemiyor sanki bu duyguyu diye geçirerek.

Schopenhaure ‘un keskin bir şekilde sevmediği ve hatta tiksintiye yakın bahsedişleri var ya, ondan belki. Kan kusuyor sanki anlatırken.
Hayat en başta, HİÇ ya, anlamsız. Var olma ve yaşama isteği kör, ölüm olmasa yaşamak anlamsızdır. Dünya acıyla korkutulan ve acı çektirilen insanların oyun alanıdır. Bu dünya var olan ve var olabilecek en kötü dünyadır derken afakanlar basıyor.
İnsandan zerre kadar hoşlanmıyor,
‘’Cehennem başkalarıdır’’ lafı kanımı donduruyor. ‘’Çevremizdeki her şey, cehennemdeymişçesine kükürt kokuyor’’ söylemi de öyle.  İnsanın saçmalılıkları yüzünden yasalara ve devlete ihtiyaç duyulduğundan, yasalar olmasa insan kötülüğü ve umursamazlığının hemen çoğalacağından bahsederken;
 ‘Alçak olmayı biz istiyoruz, oluyoruz da, gerçek kötülüğün nedeni, insan denilen varlığın kendisidir ‘’ derken garip bir duyguyla okumaya devam ediyorum.

Yahudileri hiç sevmiyor, Yahudilerin pis kokusuyla uyutulmuş insanlar diye başlar kötü bir örnekleme yapıyor.
Hıristiyanları sert bir dille eleştirmekten de çekinmiyor.
Kitabının pek çok yerinde övmüş dahi olsa Kant ve günümüzün Filozof bozuntuları gibi tabirlerle diğer felsefecileri eleştiriyor.
Kadınları ussal olarak zayıf olduklarından ötürü adaletsiz, namussuz ve ahlaksız buluyor. Ona göre örneğin adalet eril bir duygu, kadın bir yargıç kadar gülünç olan başka hiçbir şey yok.

Merhamet adlı bir kitapta bulunan yüzlerce tabir, onlarca örnek, kötü kötü kötü diye bağırıp duruyor. Yaşam kötü, insanlar kötü, dünya kötü, var oluş kötü, Hristiyanlar kötü, kadınlar kötü, Yahudiler zaten kötü. Üstelik iyi ve kötünün ayrımını hayret edici şekilde güzel yaparken bu kadar olumsuzlama arasında.


Schopenhaure’a göre kötülük, acıları görmenin kişileri rahatlatmasından ötürü, sırf rahatlamak isteyen insanların başkalarına acı çektirmesiyle başlar. Kişi başkasına acı çektirdiğinde bundan bir haz alır, gerçek kötülük tam da budur ve sonra etrafı kana susamışlık sarar. ( kötülüğün bu tabirinde kana susamışlık sarması içimde şahane bir anlatım olarak yer buluyor kendine, evet diyorum ben de, başkasının acısından haz alan kişinin kana susamış akbabalardan bir farkı olmasa gerek!)

Sevinçlerin ise tek yaptığı şey isteklere yalan söylemektir. Hayat ile acı ayrılmaz bir bütündür ve sevinçler sadece acının kısa bir süreliğine uzaklaştığı an orta çıkarlar. O nedenledir ki insanlar hiçbir zaman o an yaşadıkları bir acı için ağlamazlar, asıl sebep daha önce hissettikleri acıların hatırlanmasıdır. Acıma duygusunu ise, insanın kendine bir başkası gibi bakarak ona acıması olarak tanımlar.

Dünyayı kendi merkezine alan insan başka her şeye bir hayalete bakıyormuş gibi bakar. İnsan bencildir. Her ne kadar nezaket bencilliğin uluorta yadsınması olsa da, başkalarının kötü olmasını istemek insanların bencilliklerindendir.

 Schopenhaure’a göre ahlaklılık idrakle başlar. Ahlak, adalet ve merhamet arasında bir bağ vardır. Merhametli kişiler başkalarının açlıktan ölmesine izin vermeyeceklerdir. Diğerlerinin rahatı ve refahını kendi refahı ve rahatı olarak algılar iyi kişi. İyilik ve merhamet, iyilik ve adalet hatta merhamet ve sevgi ilişkilerinde merhamet olmazsa bencillik vardır. Merhamet bu hikâyelerin tek aydınlık tarafıdır.

3 temel insan güdüsü vardır. Bunlar Bencillik, Kötülük ve Merhamettir. Doğuştan kötülüğe inanır Schopenhaure, ona göre kalp merhamete açıksa insan kötülükten uzak duracaktır fakat değilse kötülük yapacaktır. Gerçek erdemliliğin sonradan öğrenilebilecek bir duygu olmadığını savunur. Bu 3 güdü kişinin kendi rahatını amaçlamasını, kişinin başkalarının acı çekmesini amaçlamasını, kişinin başkalarının rahatını amaçlamasını sağlamaktadır. 
Merhametle başlar iyilikler ve merhametsiz olan her şey karanlık ve kötüdür. Kötülüğün koyuluğu iyiliği kaplar, yok eder.
Sonsuz bencil ve sonsuz isteyen insan varlığının bencillikten kurtulmasının yegâne nedeni merhamet duygusuna sahip olmasıdır.



Schopenhaure’un ağzından olumlu şeyler duymak oldukça güç olmasına karşın, Merhamet duygusuna bu denli önem vermesinin aslında sadece bir tespit yapmaktan öte olduğu kanısına varmaktan kendimi alamıyorum.

Yazının başında sevmediği şeyleri yazdığımda gözümün önünde aksi ama bilge bir ihtiyar gibi beliren Schopenhaure, Amerikalarının yerlilere yaptığı zulümleri, klişenin cayır cayır insan yakmasını, Avrupa’nın Doğu kültürünü küçümsemesinin aptallığını eleştirmesi ile ve hayvanlar için beslediği oldukça duyarlı hisler ile görünüm değiştirmeye başladı. Aksi ihtiyar gitti, merhametli biri geldi.

Bencillik ve kötülüğe karşı merhamet, daha yüzyıllarca savaşacak. Bu savaşı pek çok zamanlarda kazanacağı da nerdeyse kesin gibi görünüyor. Bunu böyle çözümlemek ve Schopenhaure’a katılmak durumundayım, üzücü olan bu. Galiba. Etkisi mi Schopenhaure’un, yoksa söylediklerinin doğru olması mı?


Çolpan ERDEM
Ankara - 2013

Sosyal Politikalarda Etik Dersi
Sosyal Politikalar Yüksek Lisans 

2 yorum:

le flaneur dedi ki...

Şahane!

deli kuş dedi ki...

Teşekkür ederim!